28 Şubat 2018 Çarşamba

GUCCI'NIN ZAMANI


''Hiçbir sanatçı kendi zamanının ötesinde değildir. O kendi zamanındadır, sadece diğerleri geriden gelmektedir.''
Martha Graham.
İfadeler, üslup, renkler ve yarattıkları ile kendi zamanına hükmedebilen Gucci'nin gizli yüzü Alessandro Michele.
Alessandro Michele 1972 doğumlu ve Romalı. Bu yüzden tasarımlarıyla bi nevi 'Rönesans' yaratması, doğduğu topraklarla doğrudan ilişkili. Ancak onu zamanının ötesine götüren doğduğu topraklardan da öte bambaşka bir şey var.
Peki onun Gucci için yarattığı ikonik arzu nesnelerine, yarattığı zamanına bayılıyoruz fakat Alessandro Michele'yi ne kadar iyi tanıyoruz?
Michele'in Gucci'de gerçekleştirdiği devrimlerin bu kadar etkili ve başarılı olmasının en büyük nedeni, 14 yıllık Gucci tecrübesi. Yıllar önce asistan tasarımcı olarak Gucci ailesine dahil olan Michele, son yıllarda özellikle aksesuar tasarımı konusunda uzmanlaşmıştı. Markanın DNA'sını ezbere bilen kreatif direktör Gucci'nin Tom Ford döneminde bile oradaydı. Şimdi ise Gucci'nin özel kahramanı.
Kendi bağımsızlığını tam anlamıyla GucciFW17'de orijinal Gucci çantasına sprey boya ile yazdığı Real Gucci göndermesi ile ilan etti.  
Aşağılama olarak  yorumlanabilecekken bu hareket ile aslında büyük bir değer yarattı. Michele'in ince bir mizahla yarattığı bu bağımsızlık büyük zıt bir devrim oldu. Zıt çünkü biliyoruz ki artık Karl Fatherlı klon tasarımlar, pahalı gösterilerin kuklası reality celebrityler, paranın gölgesinde kalmaktan daha öteye geçemiyor.
#FW17 Koleksiyonundaki ince düşünülmüş detaylar; Snoppy, David Bowie ve senenin flashback jeanleri ile, Asian motifleri... Head-to-toe yoğun işleme takımları, doğunun efsanevi deniz canavarları ve ufak bir aldatmaca ile Donald Duck. Ağır klasik nakışlar, kalıplar ve onlara ters köşe grafik detaylar ve Donald Duck!
Benim için, ip üzerinde oynattığı kalıplaşmış kurallar ile modayı ticarileşmekten öte sanata yönlendirmeyi başardı.
''Sanatçı, başkalarını memnun etmeye çalışmayı bıraktığı zaman yaratıcılığı keşfeder."
Andre Malraux.
“Eğer estetiği yakalamak istiyorsanız, bunun peşine istediğiniz şekilde düşebilirsiniz, nasıl olduğu ya da hangi cinsiyette olduğunuz fark etmez.” sözleriyle tasarımlarındaki çokyönlülüğü açıklıyor Michele.
 #FW18 koleksiyonu ise bu sonsuzluk ile bambaşka bir Alessandro Michele zamanına açılıyor.
Michele'in bu seneki ilham kaynağı, 2004'te bir ingiliz yazar tarafından, garajında bir kavanozun içinde bir ejderha bulduğunu anlatan ''Legend of the baby dragon in the jar '' isimli bir aldatmaca. Son altı ay içinde, yaratıcı yönetmen Michele, bu aldatmaca ile yarattığı hikayesindeki küçük bir ejderha, bukalemun ve bir mercan yılanı için özel ve görsel efektler üzerinde uzmanlaşmış Makinarium SFX&VFX fabrikası ile birlikte çalıştı. Kullandığı özel efektlerin yanı sıra her zaman ki işleme detayları, hayvan motifli broşları; kadife, vintage görünümler masalsı bir işleyişle.
Bir model tarafından tutulan küçük bir ejderha; kristal işlemeli kadife ceket ve uzun etek. Ultra doğal ve hibrit.
Bir insanın büyüme ve kendi farkındalığının yanı sıra evrimini bilinçli olarak vurgulamak isteyen Michele, modelleri show için fabrika laboratuvarlarında sanatçılarla birlikte hazırladı. İfadeleri ve yüzleri yeniden oluşturulmak için 3D olarak tarandı. Bu işlemlerin yanı sıra oluşturulan veriler ile yüzlerinin alçı ve silikon kalıpları yapıldı.
Modellerin ellerinde dikkat çeken, üçüncü göz ortaya çıktı. Bu göz saklanan keşfedilmemiş duyularımızı sembolize ediyor. Bunun yanı sıra cinsiyetsiz görünümler, yoğun işlemeler ve ters köşe grafik detaylar; yeni kadın ve erkeğin yeni dünya görünüşü.
Michele'in yarattıklarına şimdi daha dikkatli bakabilirsiniz sanat kavramını da dahil ederek. Sadece giyinme kaygısı, ticari kaygı, gösteriş budalalığı yok burada.  Bambaşka bir şey anlatılmak isteniyor. Başka bir zaman.


Yazı ve İllüstrasyonlar: 
Büşra Öztürk

26 Şubat 2018 Pazartesi

ÜSTÜNE BASTIĞINIZ SAKIZLAR SANAT OLURSA?


İngiliz sanatçı Ben Wilson, resim yapmak için tuval yerine kaldırım ve yollara yapışmış sakızları kullanıyor. Wilson, sıradışı bir çalışmaya imza atarak tüm dikkatleri bu çiğnenmiş sakızların üzerine topluyorLondra'da yaşayan ve özellikle Muswell Hill ile Barnet bölgelerinde çalışan Wilson, 2004 yılından bu yana karşısına çıkan sakızları boyuyor.çinde hiç nem kalmamış ve kurumuş sakızları alıyor ve bunları ısıtıp vernikliyor. Böylece sakızların üzerine yaptığı sanat sıcak havada bozulmuyor.) O tarihten bu güne kadar 10 binin üzerinde sakızı küçük birer sanat eseri haline getirmiş. Maddi bir getirisi olmayan, sadece yaratıcılıktan ortaya çıkan bu proje, sokakta yürüyen insanların yüzlerini güldürmek amacı taşıyor.Yol ve kaldırımlarda yürürken kabusumuz olan bu sakızlar, Ben Wilson'ın en sevdiği hobisi haline gelmiş durumda diyebiliriz.
Wilson, aynı zamanda hayranlara da sahip ve bu işten para da kazanıyor.Örneğin, 'Kraliyet Kimya Cemiyeti'(Royal Society of Chemistry)Wilson'dan 118 kimyasal elementin resmini belirli bir ücret karşılığında bu şekilde çizmesini istemiş.
Genellikle atıklar üzerine çalışan sanatçı, çöplere ruh katarak geri dönüşüm kavramına yeni bir boyut katıyor.






Ezgi Kaplan


22 Şubat 2018 Perşembe

MODA SAHNESİNDE AYRINTILARIN SANATI KONUŞUYOR: ALEXANDER MCQUEEN


      


McQueen’in modaya küçüklüğünden süregelen ilgisi Milano’da çalışma olanağını da beraberinde getirdi. Daha sonra 1994 yılında asıl yaşadığı şehir olan Londra’ya dönerek Central Saint Martins Sanat ve Tasarım Koleji’nde çalışmaya başladı. Koleje başlayıp, gelen teklifler üzerine öğrenciliğe geçiş yaptıktan sonra da moda tasarımında yüksek lisansını tamamladı.



   
  Markasını kurdu. Sağlam terzilik bilgisi onun, tasarımlarındaki dilini kullanmasını önemli derecede etkiledi. İnsan vücudunu başarılı bir biçimde yorumlayan ve tıpkı mühendislik görevi üstlenen tasarımcının, yaptığı koleksiyonlar kısa sürede yüksek moda sahnesinde adını duyurmasını sağladı. Kesimleri kalıplaşmış değil, kendine özgü keskin kesim tekniklerini barındırıyordu. Özellikle desen çalışmalarının bu kesimlerle bir araya gelmesi bizi hayran bırakacak türden tasarımları ortaya çıkarıyordu.

 Kullandığı materyal farklılıklarıyla modaya yeni bakış açısı kazandıran tasarımları hemen hemen her defilesinde ön planda oldu. Farklı ilham kaynaklarından beslenen McQueen’in tasarladığı giysiler, her seferinde onun farklı bakış açısını ve hayal gücünü detaylı ayrıntılarla ve işçilikle ön plana çıkarıyordu. Moda sahnesine adını yazdırdığı giysileri, tasarımcı kimliğiyle birer sanat eseri niteliğindeydi. Defilelerinde, ilkelliği hatırlatan tüyleri sıklıkla kullanması güç ve vahşiliğin sanatı gibiydi. Tabii sanatsallık beraberinde defile şovlarını da getirerek bütünlük oluşturuyordu.


 
   

  2010’da McQueen vefat etti. Ölümünden 1 yıl sonra markaya ait şovlarda kullanılan, mezuniyet defilesi için ve Givenchy’e yaptığı özel parçalar  Metropolitian Museum of Art’ta (New York) “Savage Beauty” adıyla sergilendi. Büyük ilgi gören sergi New York’ta kapandıktan sonra Mart 2015’te Victoria&Albert müzesinde yer aldı. Sergiye olan ilgi yüzünden saat esnekliği uygulanarak 24 saat açık kalan müze ilk kez böyle bir uygulama yapmak durumunda kaldı. 



Merve Ödünç


17 Şubat 2018 Cumartesi

SANATLA MODAYI BİRLEŞTİREN İKON: REİ KAWAKUBO


Madem sanat ve moda ilişkisini inceliyoruz, ilhamını sanattan alan bir tasarımcıyı tanımadan geçemeyiz. O kişi de heralde Rei Kawakubo’dan başkası olamazdı…

1942 doğumlu Japon bir modacı kendisi. (Zaten son yıllarda modada en yenilikçi yaklaşımlar Japonlardan geliyor desek yanlış olmaz.) Ünlü Comme des Garçons markasının kurucusu. Güzel sanatlar ve edebiyat okumuş, ama moda eğitimi almamış. Yine de moda dünyasını yerinden sallamayı başarmış. Öyle ki geçen yıl Met Gala sergisi kendisine ithaf edilmişti. 


Metropolitan Sanat Müzesi direktörü Andrew Bolton'a göre Rei Kawakubo, son 40 yılın en önemli ve etkili tasarımcılarından. Bolton, Kawakubo'nun eşsiz yaratıcılığıyla modayı sanatla buluşturan vizyonuna dikkat çekmiş ve “Rei Kawakubo, Comme des Garçons ile moda dünyasında yaratıcılıkla ilişkili kavramları bizlere yeniden sorgulattı.” demişti.



Kawakubo, 1964’teki mezuniyetinin ardından bir tekstil şirketinin reklam departmanında çalışmaya başlamış ve daha sonra stilistliğe adım atmış. 1973’te ise artık Comme des Garçons markasını kurarak kendi tasarımlarını yapmaya başlamış. Yıllar içinde tasarım çizgisini daha da güçlendirmeye ve yenilikçi işler yapmaya çalışmış. “Sıfırdan başlamaya, daha önceden hiç yapılmamış, güçlü imgeler taşıyan şeyler yapmaya karar vermiştim.” diyor. Koleksiyonlarında başta siyah ve griler ağırlıktayken zamanla renk paletini de genişletmiş ve farklı renkleri de radarına almış. Zaman içinde akla hayale gelmeyecek tasarımlar yapmaya ve dikkat çekmeye başlamış. Büyük bir hayal gücü, cesaret ve yetenek bileşimi, ikon bir kadın…

Lafı daha fazla uzatmayalım ve koleksiyonlarından görünümlere göz atalım.
Resimler, yazdıklarımdan daha çok şey anlatacak…

Sonbahar 2013
İlkbahar2014
          

Sonbahar2014
İlkbahar2015
          

Sonbahar2015
İlkbahar2016
          

Sonbahar2016
İlkbahar2017
          

Sonbahar2017
İlkbahar2018
          

Deniz Coşkun


12 Şubat 2018 Pazartesi

PUANTİYENİN YAŞAYAN EFSANESİ: YAYOİ KUSAMA




Japon sanatçı Yayoi Kusama 89 yaşında, yaklaşık 46 yıldır Tokyo'da bir akıl hastanesinde yaşıyor ve dünyanın her yerinde açılan retrospektiflerle sanat dünyasında fırtına gibi esiyor. Eserlerine biçilen değerler de hesaba katılırsa, Kusama şu anda yaşayan en pahalı kadın sanatçı konumunda.


Kusama, 22 Mart 1929 yılında Japonya- Nagano kentinde dünyaya gelmiştir. Çocukluğundan beri kendini gösteren mental bozukluk sanatçıyı resme iten en büyük etken. Onlu yaşlarından itibaren ilk çizimlerini yapmaya başlayan Kusama’nın eserlerinde o dönemde dahi başta kırmızı puantiyeler olmak üzere, ağ ve çiçek motifleri göze çarpmakta.Mental bozukluğu nedeniyle takıntılı bir şekilde tekrarladığı bu şekillerin sebebini de şu sözleriyle açıklamıştır:


”Bir gün kırmızı çiçekli desenli bir masada oturuyordum. Ufuktaki kocaman güneş çok parlıyordu. Başka yere bakınca nihayetinde her şeyin kırmızı desenlerle kaplandığını görüyordum. Kendimi duvarlarda tırmanıyor, tavanlarda dolaşıyor gibi hissediyordum. Bütün mekanlarla birlikte sonsuzlukta yüzüyor gibiydim. Sonra sonsuzluğu bir hiçlik  olarak görmeye başladım. Kırmızı benekler, çiçekler çoğalarak etrafımı sarıyordu. Bir süre sonra bütün kırmızı benekler sanki üstüme gelmeye başladılar. Kaçmaya başladım, merdivenlerden hızla iniyordum. Ben koştukça merdivenler sonsuzluğa uzanıp gidiyorlardı.”

Kusama, bu sıra dışı ruh halini sanata dönüştürmeyi başaran biri diyebiliriz.
Louis Vuitton da Yayoi Kusama ile iş birliği yapan markalar arasında. Yapılan bu koleksiyon tüm dünyadaki 461 Louis Vuitton mağazasında satışa çıkarıldı. Koleksiyonda puantiyelerden, trençkotlara, pijamalara ve mücevherlere kadar her şey mevcut. Daha önce de Marc Jacobs Japon sanatçı ile işbirliği yapmıştı.


Ezgi Kaplan



7 Şubat 2018 Çarşamba

SANATLA MODA SAHNESİNE YOLCULUK: FIRAT NEZİROĞLU


    Tekstil, sanat, giyilebilirlik? Sanatın giyilebilirliği konusu tartışılabilir fakat moda ve tekstil dünyasının sanattan beslenebileceği bir gerçek. Bir önceki yazımızda sanat akımlarının moda sahnesini ne yönde etkilediğini kaleme alıp, akımın hakim olduğu renkler ve formların tasarımları da o yönde etkilediğini görmüştük.

      Yazımızda bahsedeceğimiz konu, yine birbiriyle etkileşim içinde olan tekstil ile sanatın buluşması üzerine olacak. Zira sanat yapıtlarının ortaya çıkmasında tekstil malzemesinin rolü oldukça büyük. Kumaş kullanılarak, ipliklerle işleme, dokuma, örme teknikleriyle ve daha birçok yöntemle oluşturulan çalışmalar, gün geçtikçe daha da artmakta ve gelişmekte olduğundan “tekstil sanatı (fiber art)” adını alan bir sanat alanı var artık. Sanatçılar yetiştiren bu alan, hayal gücünü beraberinde getiriyor.
       
   Bu alanın sanatçılarından biri olan Fırat Neziroğlu, kendine özgü dokumalarıyla ön plana çıkan bir isim.  Dokuma yolculuğuna Moda ve Tekstil Tasarımı bölümüne girmekle başlayan Neziroğlu, giyime olan ilgisinin azlığı nedeniyle dokuma alanına geçiş yapıyor ve ilmekler ellerinde hayat buluyor.

     Dokumalarında kullandığı misina malzemesi, klasik dokuma tekniğine farklı bir bakış açısı kazandıran unsurlardan biri. Yaptığı dokuma portrelerinin, diğerlerinin aksine çözgüleri misinadan oluşuyor ve farklılığını ortaya koyuyor böylece. Yaptığı kumaş koleksiyonlarıyla, keçe, dokuma, baskı gibi yöntemlerle plastik sanatlar için yeni bir bakış açısı geliştiriyor.  Giyim alanında tasarımcılarla da çalışan Neziroğlu’nun Başak Cankeş, Arzu Kaprol, Ümit Ünal gibi isimlerle çalışmaları bulunmakta.

  Tasarımcı Başak Cankeş’in Bashaques’ markası için “The Door” koleksiyonuna kumaşlar dokuyan Neziroğlu ile tasarımcı, ikisinin de sanata olan ilgisi sayesinde bir araya geldiğini düşündürüyor. Zira Başak Cankeş’in çalışmalarına bakacak olursak; moda sahnesine, görsel sanatlarla ilgilenmesi vasıtasıyla adımını atıyor. Böylece ortaya özgün dokumalarla giyilebilir ilham kaynağı odaklı işler çıkıyor.

    



Merve Ödünç 


1 Şubat 2018 Perşembe

4 SANAT AKIMININ MODAYA ETKİSİ


Moda her zaman sanattan etkilendi. Belki de sanatla bağ kurmasa bu kadar heyecan verici ve yenilikçi olamayacaktı. Tarih boyunca çeşitli sanat akımlarının çeşitli koleksiyonlara etkisi görüldü, hala da görülmeye devam ediyor. O zaman 4 temel sanat akımının geçmişten ve günümüzden örneklerle modayı nasıl etkilediğini örnekleriyle inceleyelim!

Kübizm

Plastik sanatlarda XX. yüzyılın başlarında Fransa’da ortaya çıkan, doğa biçimlerinin olduğu gibi yansıtılması gerekmediğini, onun plastik bir olgu olarak görülmesi gerektiğini öne süren, nesneleri geometrik biçimlerle yansıtan, yaratıcıları arasında Braque, Picasso gibi sanatçıların bulunduğu bir sanat akımı.

Picasso
 
                           

         












geometrik yapılar ve parçalanmalar



Sürrealizm

1924’te Fransa’da ortaya çıkan, daha sonra dünya sanatına yayılan, alışkanlıkların, geleneklerin ve aklın denetiminden uzak bilinçaltı gerçeklerini vermeyi amaçlayan, bilinen, nesnel gerçekle bağlarını koparıp kendince bir gerçek, bir üst gerçek yaratma gereğini güden bir yazın ve sanat akımı.

Salvador Dali
 

 

                    

gerçek üstü kurgular ve bileşimler





Fütürizm

Fütürizm, yaşamdaki müdavim değişimden bahsetmektedir. Fütüristlere göre bu değişim sanatta da kendisini göstermelidir. Evrenin bir değişim ile var olduğunu düşünen fütüristler, geçmişe dayalı tüm akımları, sanat kuramlarını yok sayarak yepyeni bir fikir ortaya çıkarmak istemişlerdir. Var olan değişim fütüristlere göre sanatta da değişik biçimlerle ve yollarla anlatılmalıdır.

Fortunato Depero
 

                    

parlak dokular ve geometrik formlar

 

Konstrüktivizm

Resim ve yontu sanatında, yapıtı geometrik öğeleriyle kurmayı temel alan anlayış, yapılandırma.

Kazimir Maleviç
 

 

                        

mimari etkiler, yapı oyunları





Oldukça eğlenceli ve ilham verici, öyle değil mi? Daha fazlası için takipte kalın…


Deniz Coşkun